×

Hristiyan Ortaçağı’nda Bilim Felsefesi

Hristiyan Ortaçağı’nda Bilim Felsefesi

Ortaçağ düşüncesi üzerinde tesirli olan düşünürlerden birisi de Dante’dir. (1264-132l) Dante yalnızca bilinen bir şair olmayıp, çağının düşünce hayatına, kültürüne tesiri olmuş, istikamet vermiş düşünürlerden birisidir. Ortaçağ’da büyük tesir yapmış diğer bir düşünür Meister Eckhart’dır. (1260-1327)

Muhtemelen A. Magnus’un özel talebesi olmuştur. Spekülatif mistisizmi, çağını derinden etkilemiştir.

Bir takım günümüz düşünürlerine göre Eckhart dikkate alınmadan çağdaş felsefeyi izah etmek . (Marias, 1967, s. 182)

Occam ve Eckhart, felsefî çalışmalar itibariyle Ortaçağ’ın son büyük temsilcileridir. Sonraki düşünürler evvelki problemlerin ve düşünürlerin tekrarcısı ve yorumcusu vaziyetindedirler.

Yukarıda özet olarak vermeye çalıştığım Ortaçağ Hıristiyan dünyasının önde gelen düşünürlerinin ele aldığı problemlerin, hem teoloji hem de felsefeyi ilgilendirdiği görülmektedir. “Yaratılma, akıl ve varlık” bu gibi problemlerin başında gelmektedir. Bu problemler önce Platon ve Yeni Platoncu görüşler açısından daha sonra Aristo felsefesi açısından ele alınmışlardır. Ama bu ele alış, Antikçağ felsefesinin problem örgüsü içinde başka bir deyişle mevzubahis feylesofların kendi paradigmaları içinde olmamıştır. Yeni paradigmanın belirleyici unsurları Hıristiyanlık ve İslamiyet olmuştur. Zira her iki din de bir hayli yeni problemi beraberinde getirmiştir. Diğer bir söylemle her iki dinin dayandığı ilkeler, dünyaya bakışı değiştirmiş, yeni prensipler ve dolayısıyla hem felsefî hem de teolojik yönü olan yeni yeni problemler vazetmiştir. Yeni prensiplerin temellendirilmesi ve yeni problemlerin çözümünde bilhassa Platon ve Aristo’nun felsefî görüşleri kullanılmıştır. Yani bu feylesofların görüşleri ortaya çıkan yeni problemler örgüsü içinde kullanılmıştır.

Ortaçağ’daki entelektüel faaliyetler sadece felsefî ve teolojik tartışmalardan ibaret değildir; ilmi çalışmaların da bu faaliyetler içinde ayrı bir yeri olmuştur. Dolayısıyla felsefî çalışmaların yanı sıra Antikçağ’daki bilimsel çalışmalarda yeniden bir çıkış noktası oluşturmuştur. Gerek felsefede gerekse bilimde İlahi bilgilerle tanışma dönemi, yerini giderek bu bilgilerin kullanılmasına, gittikçe de tenkit edilmesine bırakmıştır. Bu sayede yeni bir felsefe ve bilim anlayışının doğuşu için ihtiyaç duyulan ortam hazırlanmıştır.

Böyle bir gelişim içinde felsefe ve bilimi birbirinden bağımsız iki değişik alan olarak düşünmemek gerekir. Zira her ikisi de bu gelişimde birbiri için uygun ortamı tedarik etmiştir. Bu ortamın hazırlanmasında “tümeller tartışması” ayrı bir ehemmiyete sahiptir. Bu tartışmada, Platon ve Aristo’nun felsefe anlayışının oldukça dışında yer alan nominalizm, yukarıda Occam dolayısıyla işaret edildiği gibi, modern fiziğinin doğuşuna uygun bir taban hazırlamıştır. Bu özelliği dolayısıyla şimdi tümeller problemini kısaca ele alalım. “Tümeller tartışması” konusunda problemler, Platon ve Aristo’nun felsefesine dayanmaktadır. I. ciltte işaret edildiği gibi Aristo, fiziksel nesneler hakkındaki bilgilerimizi on kategori içinde düşünmüştür. Bu kategorilerden “maden”, “cins ve tür” kavramlarını da beraberinde getirmektedir, (bu konuda msl. bkz. Ural, 1985, s. 28 vd.) Cins ve tür, bu arada nesneler ile ilgili birtakım genel kavramlar demektir. Platon’un idea’ları da konuşma dili içinde yeniden birer genel kavram ile dile getirilir. Genel kavramların özelliği ise, tek tek nesnelerin sahip olduğu ortak istikametleri dile getirmesidir.

Konuşma dili içinde tek tek nesnelere işaret etmek için kullandığımız kelimeler “tekil terim” ismini alırlar. Tek tek nesnelerin ortak özellikleri ise “genel kavramlar” ile dile getirilir. Sözgelimi elimdeki nesneyi işaret etmek için kullandığım “kalem” terimi tekil bir kavramdır. Şayet “kalem” kelimesi bütün kalemlerin ortak istikametlerini dile getirmek için kullanılırsa, bir genel terim özelliği taşıyacaktır. Genel terim olarak düşünüldüğünde “kalem” kavramı, bu arada “cansız” olmak ve sözgelimi “mermi kalem” olmak özelliklerini de dile getirmektedir. Bu özellikler ise, mevzubahis nesnenin ait olduğu cins ve tür demektir. Başka bir deyişle genel bir kavram, bir nesnenin cinsini (bu örnekte “cansız nesneler” sınıfı içinde olmasını) ve türünü de (sözgelimi “mermi kalem” olma özelliğini de) dile getirmektedir.

Dikkat edilirse bir nesnenin cinsi ve türü, o nesnenin idrak edebilir özelliklerinden değişik bir istikametini dile getirmektedir. Başka bir deyişle tek bir kalemin rengi, biçimi, ağırlığı vb. özellikleri duyu uzuvlarımızla idrak edebilir. Ama sözgelimi canlı veya cansız olmak, duygulu veya duygusuz olmak, sürüngenler veya dört ayaklılar sınıfına ait olmak, tek bir nesneyi gözlemekle ele geçirilebilecek bir özellik değildir. Bu tür özellikler, nesnelerin ortak ve genel özelliklerini ifade etmeye faydalar. İşte “tümeller tartışması”, genel kavramların mahiyeti, sahip olduğu özellikler, gerçekliği ve nesnelerle ilişkisi konusunda problemleri ihtiva etmektedir.

Platon için bu genel özellikler, nesnelerden bağımsız olarak mevcuttur ve kaynağını idealar dünyasından alır. Genel özelliklerin nesnelerden bağımsız olduğunu müdafaa edenler, “realistler” olarak bilinir. Bir istikametiyle Aristo da bu gruba girer. Ama Aristo ve Aristocular genel kavramların mevcudiyetini kabul etmekle beraber, bu kavramların nesnelerle beraber bulunduğu görüşündedirler. Bu görüşü müdafaa edenler “kavram realistleri veya ılımlı realistler” isimiyle anılırlar. Ortaçağ’da Platon-Aristo ananeninden ilk kopma on birinci yüzyılda Roscellinus ve Abelard ile başlamıştır. Occam ise, Roscellinus ile başlayan nominalist anlayışın kuşkusuz en büyük temsilcisidir.  ominalizme göre tümel kavramlar, sadece zihni bir tasanındır ve bir gerçekliği yoktur; tümeller, bir sesten (buharlaşan, uçup giden sesten “flatus vocis”) başka bir şey değildir. Bu görüşe göre asıl ve tek var olan, tekiller, yani tek tek nesnelerdir. Nitekim Occam “Varlıklar gereksiz yere çoğaltılmamalıdır” demekle, tümellerin varlığını (usturasıyla) kesip atmış olmaktadır.

Ortaçağ’da “tümeller tartışması”na ehemmiyetli bir yer verilmiş olmasının sebebi, yukarıdaki problemdir. Zira “realizm” katı ve aşın bir açıkla benimsenirse, panteist bir görüş ortaya çıkmaktadır. Lakin nominalizm benimsenirse, panteist bir görüş ortaya çıkmamaktadır. Ancak nominalizm benimsenirse, Hıristiyanlığın “ilk günah ve teslis” konusundaki kabulleri tamamiyle ortadan kalkmaktadır. Bu özelliği dolayısıyla nominalizmin, Hıristiyanlık için son derece tehlikeli olduğu açıktır.

İlk günah, Adem’in cennetten kovulmasına neden olan ve Hıristiyan inancına göre İsa’nın ve bütün insanlığın paylaştığı kabul edilen günahtır. Şayet var olan sadece tek tek nesnelerse, bütün insanlann paylaşması söz konusu olabilecek, insan türünün taşıyabileceği bir günah da söz konusu olamaz. Aynı şekilde İsa’nın bedenini ve kanını temsilen ekmek yemek ve şarap içmek de bir mana dile getirmeyecektir. Şayet genel kavramlann bir gerçekliği yoksa, Yaradan, İsa ve Mukaddes Ruh arasında bir ilişki kurulamayacak, Teslis üç ayn ayrı tanrının varlığını gerektirecektir. Tümeller tartışmasının teolojiyi olduğu kadar ilmi çalışmaları da ilgilendiren istikameti vardır.

Bilhassa Occam’in yazılannda en uç noktalara uzanan nominalist anlayışa göre tümel kavramlann rastgele bir gerçekliği yoktur; bu kavramlar birer işaretten ibarettir. Dolayısıyla bilgi, ilmi türden de olsa sembolik bir sistem dernektir. Bu anlayış, daha sonra ilmi anlayışın gelişmesinde son derece ehemmiyetli bir yer tutacaktır. Zira ilmi bilgiyi, konusu olan nesnelerin sembolik birer tasviri olarak görmek, başka bir sembolik dilin (başka bir deyişle matematiğin) bilimde kullanılmasına taban hazırlayacaktır.

Bir takım tarihçiler, bu özellikleri dolayısıyla “tümeller tartışması’nın tarihini, Ortaçağ tarihi ile aynı olarak görmüşlerdir. Bu görüş mübalağalı görülse de, gerek felsefî tartışmalara gerekse ilmi çalışmalara istikamet vermesi itibariyle tümeller tartışması, Ortaçağ tarihi içinde son derece Ehemmiyetli bir yere sahiptir.

Yorum gönder