Matematik bilmeyene kız verilmesin!
Matematikten her insanın uzman düzeyde anlamasını bekleyemeyiz. Fakat her insanın bir uzman gibi değilse de, genel kültür olarak temel matematik konularından haberdar olması gerekli. Sözgelişi Calculus tecrübe et, bilhassa hareket fiziğini izah etmek için kullanılan, lisedeki belalımız integral ve türevi içeren matematik şubesi.
Nikolay Bukharin “şuur maddenin bir işlevidir” diyor. Buradan hareketle, integral, türev gibi terimleri ödünç alarak, insanoğlunun en girift kavramlarını çok kolay izah edebiliriz, daha doğrusu tanımlayabiliriz: Bilinç, maddenin bir işlevidir. Fikir, bilincin bir türevidir. Benlik, bilincin integralidir.
Oldukça afilli laflar fakat çok kolay asalında: İşlev, bir “giriş”i, belli bir “çıkış” olarak alan bir olgudur, bir “şey”in “işlev”idir. Türev, bir işlevin “seyiri”nın anlık görüntüsüdür. İntegral, -burada- hudutları belirsiz veyahut düşünülebilir olmayan bir hacmin, küçük parçalara ayrılıp, o sonsuz küçüklükteki parçaların teker teker toplanması ile bir bütün halinde hesaplanması problemidir, ki bu sonsuz küçüklüğü bilemeyiz, ona yaklaşırız ve nihayetinde bulduğumuz değer “gerçeğe çok takriben”tır, gerçeğin biraz arıtılmış halidir.
Böyle bir tarifle, dünyanın her yerinde bir felsefi konuşma yapmanız olasıdır, matematik terimlerinin diğer dildeki karşılığını bilseniz yeter: Kelimeler, dil ve retorik içinde herkes için bambaşka manalara gelebilirler1 ancak matematik olarak ne dile getirdikleri nettir. Böylelikle felsefe yapmak için afilli laflara, “anlaşılmazlık uğruna anlaşılmaz davranmak”a gerek kalmaz: Kanımca bir düşünür anlaşılabilir olmak yerine kendisini sığ ve yalın söyleme hapsetmemelidir ancak, son zamanlarda bilhassa post-çağdaş etraflarda bir anlaşılmaz olmak sevdası, post-çağdaş grinin boşlukta nirengisiz salınan başıboşluğunun doğurduğu bir absürt belirsizlik aldı başını gidiyor.
Yazı çok ehemmiyetli bir “post-çağdaş” mecmuada yayımlanır. Sonra Sokal izah yapar, mealen: “Bütünüyle saçmalıkları afilli sözcüklerle bir araya getirdim, aslında hiçbir şey anlatmayan bir yazı. Sözde post-çağdaş bir takım etrafların bilim isimi altında nasıl saçmalıkları yaydığını göstermek istedim. ”
Sonra yazı incelenir ve gerçekten hemen hemen rastgele edilmiş bir sürü lafın ciddi bir şey ifade ediyormuşçasına bir araya getirildiği bir bulamaçtır. Social Text mecmuası ve temsil ettiği kitle rezil olur. Sokal, devam eden izahlarından birinde, bu “şarlatanlar”ın, ilmi bazı terimleri, teorileri vs. üstelik yanlış dilbilgisi dahilinde saçmalıklarını bilimsel göstermek için kullandığını söyler.
Demek, madalyonun bir de diğer yüzü var: Bir “yanlış matematik” de mevzubahis. Matematiğin ya da pozitif bilimlerin terim ve tabirlerini, kendi mistik, ne idüğü belirsiz iddialarını bilimsel bir forma sokmak için kullanan bir diğer post-modern grup.
Türkiye’de Caner Taslaman gibi adamlar da bu Sokal’ın tarifine uyuyor. Fiziğe çağ atlatan Kuantum Kuramı’nden terimleri yalan yanlış kullanarak “kuantum düşünerek eşinizle meselelerinizi çözün” nevinden boktan şahsi gelişim kitapları yazan kan emiciler de.
Bununla ilgili ama direk alakalı olmayan bir başka şeye değinelim: Küçükken dini eğitim alan çocuklar fal, büyü, gulyabani gibi şeylere inanmaya ve film ile gerçeği ayıramamaya meyilli oluyorlar yapılan araştırmalara göre. Türkiye’de roman ya da diziden tarihi belgesellik, ne idüğü belirsiz bir adamdan “Fizik ve matematik kaideleri dahilinde Yaradan’nın varlığını kanıt” bekleyen kitlenin çocukluğuna inmek gerekli o yüzden.
Özetle, matematik, kanımca Chomsky ve Pinker gibi dilbilimcilerin yarattığı ve geliştirdiği “Üniversal Gramer” tezleri nazariyesinden de incelenmesi şart olan, bir üniversal dil. Elbette, bildiğimiz manada diller matematikten çok daha kapsamı geniş ve elbette netlikle daha lezzetli açıklamalar yaratmamızı sağlıyorlar: Ancak mevzubahis bilimsel tespitlerse, matematik bilmeden bir sosyal bilimde de “tespit” yapmak bence olanaksızdır.
Bir de şunu belirtmeliyim ki, ben Fen Lisesi mezunuyum ve bırakmadan önce 2 sene Biyomühendislik okudum. Bu “sayısal” Türk eğitimi müddetince türev ve integral karabasanım olmuştu. Ben, türevi ve integrali, ismini anımsayamadığım batılı bir sosyal bilimcinin, yukarıda anlatmaya çalıştığım “matematik diliyle konuşmak” gayretiyle, türevi ve integrali benzetme olarak kullandığı bir savını okuduğumda anlamıştım. “Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi” bu perspektiften yazılsa, oldukça isabetli neticelere varır düşüncesindeyim.
Yorum gönder